&&YEŞİLPINAR
BENİM SEVDAM YEŞİLPINAR 
ÖZLEMDİR
Bir Şaban'ın bir İsa Hoca'nın.
Hatune ninenin bahçesi sersebil.
Katip emmi'nin kinde gece karanlığı zifir
Kadir zıug gilin kirazında ayıklardık kurtları bir bir
İlla da caminin kirazı.
Bütün dallarında cıvıl cıvıl çocuklar
Üç beş kiraz çekirdeği,beton duvarada,kireçle üçüz çiziktir.
Bitmez bahar,Yaz akşamları daha bu bir.
Naho naneden mayhoş elma,Esme nineden hıyar
Gecenin karanlığına kavuşmuş,ellerinde tavukla çocuklar.
Gel girelim Hacı yusufun bahçesine,olgundur kavunlar.
Dutlar Kara Kazımdan,Ceviz Gazeko Nuhdan kır oğlum kır.
Ver elini bağlara,kızlarda sepet,delikanlı sigara tüttürür.
Her bir harman ayrı bir hava,her biri başka bir türkü tutturur.
Akşam üstü yabalar savrulur,poyraz püfür püfür.
Bir yangındır özlem;ne karanlık tünekler saklar.ne soğuk sular söndürür.
Baksanıza her bir paylaşımda dışa vuran,Köy çocuğundaki ÖZLEMDİR.
İLHAN AKÇAY

SAKINN
Yine mi dustun aklima.
Dusme sakin, salkim sacak.
Bir yerleri kirarsin.......
Sancilarima dokunma sakin,
Soz soyleme aglamalarima.
Dariltma gozlerimi,aglamasin goz pinarlarim.
Tozlu yollarina ugurladim,prangada ayaklarim.
Siirim geliyor gonul bahceme,
Kahrolasi kelimeler,anlatamaz derdimi,kekelerim.
Ozlemlerime kabus olmus bebelerim ...!
Sinmis, ahada sinemin su catlayan yerine.
Ben, aydina cikartayim dedikce, o iner derine!!!
16.01.2014-Prsmb saat 01.1
I.Akcay Krasnayapolyanna-Adler/Rusya8

























RAMAZAN
Ben; Ramazan'ı kış'da tanıdım.Kar diz boyu,gece ayaz.Saçakta buzlar,her yer bembeyaz. Otuzbeş yılda bir,Ramazan'a "buyur" eder yaz. Nono'nun davulu vururda tom,tom,Musto'nun zurna sesi tizmi tiz.Kulağımda birde Anamın sesi,"Ana,bırak uyuyayım biraz". - Kalk oğlum,hadiii...,birazdan Hoca gelip,okuyacak avaz avaz.Yazık,ekmek pişireni yoktu, Hacı Yusuf amcamın, "İlhaaan ekmek piştimi !" bağırırdı avaz avaz.Annem tutuştururdu elime ekmeği,"ben bakıyom,koş oğlum,korkma elinide yakmaz." Yıllar yılları kovaladı,bir kış olduuu,bir yaz. Yağda kızarmış sıcak ekmek kokusu,hoşafıda kaşıkladıkmı biraz.Yıkılmayız elbet,dayanırız oruç'a da bu yaz.Bir yükleniş ki,üst üste üç beş sigara.Vay lanet be "dumanıda ne kadar az".Kiminin saçı aaak.... ,kimininkinde bir iki beyaz.Omuz omuza,dizim dizim saflar cami'de. "Boşluk olmasın,haydi delikanlılar,sizde araya sıkışın biraz". Söğüt sepette,kesme şeker ve lokum. Üstü dantel örtülü karbeyaz. Gençler kaçamak görüşecek ya!"Yat kalk,yat kalk,nede bitmezmiş bu namaz". Ramazanı,gönülsüzde olsa iteleriz biraz.Bayram sevdası yapışıktır,bizden asla kaçamaz.Yetmişüç (1973)'tü,şimdi benim için ikinci yaz.Üçüncüye Allah Kerimdir,oğlum;benim yerime sen yaz !!! Belki çıkarım yolculuğa;cepsiz cepken,belde kuşak,urbam kar beyaz !!!? Haydi;hayır olsun Ramazan,gün sıcağı yaksada teni.Akşam poyrazında serinlersin biraz. İLHAN AKÇAY






BUNCA ZAMAN
En Zor Bayram .
Bayram tatiliyle birlikte zor bir süreç bekliyordu ailemi herkes bunun bilinceydi kolay olmayacaktı gözler arayacaktı öğretmenimi dedemi her şeyimi.. Köy sınırları içine girdiğimizde herkesin aklında aynı düşünce kocaman bir şey eksik diyordu.bahçe kapısından girerken gözler doluyor gözleri dolmayanlar içinden ağlıyordu bir şeyler eksikti.ayaklar gitmek istedikçe kalpte akılda aynı şey çağrışıyordu çakır hoca nerdesin? kapılar açıldı ve o zor günler başladı ilk bayramdı dedemsiz.kapıyı açtığımızda torunum nerde kaldın sen sesi yoktu elini öpebileceğim sarılabileceğim dedem yoktu .amcalarım yengelerim kuzenlerim köy halkı herkes aynı şeyi arıyordu çakır hocayı peki ya o nerde ? babaannem başta olmak üzere herkes çok özledi özledik özleyeceğiz.olmuyor be dede yapamıyoruz sesini duymadan olmuyor.torunların çocukların herkes arıyor seni o evin içinde çok şey eksik. Bahçeye inerken aklımda aynı fotoğraf kareleri dedem nerde şimdi o nerde neden yok diye bağırmak geliyor.insanlar başınız sağolsun dedikçe ürperiyoruz gitmiş olamaz diyoruz gelir elbet diyoruz ama farkındayız da her şeyin.biz çok özledik seni dede.kelimeler hep kulağımda yankılanıyor artık ah çakır hoca neden gittin? Öğretmenim dedem her şeyim çok uzaklardasın belki ama çok özledik seni dede.ilk bayramım sensiz geçiyordu .ama tüm ailem buruktu çünkü yoktun olmayacaktın. Ama teşekkürler dedem hocam herşeyim böyle bir aile bıraktığın için teşekkürler dede .ne olurdu gitmeseydin ne olurdu o enerjinle o sevecenliğinde kalsaydın bayramımızda ama olmadı be dedem . son *** kadar her şeyinle bize yol gösteren verdiği nasihatlerle önümüzü gösteren çakır hocam dedem çok aradı seni gözler çok aradı seni kalpler ...köy ziyaretleri ve bayramlaşmalardan sonra Suluova ya gidilecekti. ve şimdi bir zor yolculuk daha başlıyordu hüzünlü. evin önüne geldiğimizde duraksadık ve baktık çok şey eksikti kapılar açıldı gözler doldu içimizde feryatlar koptu dedemizi çok özledik biz. Kapıdan girdiğimizde hakim olamadık göz yaşlarımıza .çok özledik seni dedem herkes seni çok özledi kabullenmek zor geliyor ani gidişini. Alışmak kelimesinin en anlamsız kaldığı zamanlardı bu zamanlar. Ailece oturduğumuz salona girdiğimde gözlerde göz yaşı vardı ve herkes aynı noktaya bakıyordu evet bir fotoğraf karesi beklide bir fotoğrafın en çok şey anlattığı anı yaşadım duvarda çakır hoca dedemin resmi .yine anladık ki çok özledik seni dedem.ama şunuda anladım ki dedem çok özel bir aileye sahibim. Başta babaannem ve Pırlanta gibi yetiştirdiğin çocukların yengelerim kuzenlerim çok özel bir aile olduğumuzu hissettim .bu senin eserin dedem gözün arkada kalmasın dedem verdiğin tüm emanetler çok özel insanlarda .. GÜRKAN ÇELİK
GÜNEŞ CESARET EDEMEDİ
Gürkancığım ailemizin yüreğine tercuman oldun paşamm çok güzel şeyler yazmışsın,,bu bayram çok agır oldu çok eksik yarım oldu doğrusu bayramda olamadı zaten ,,kimse kimsenin eline uzanamadı bayramlaşmaya , içimizden...de gelemedi zaten bahçedeki ağaçlar bile boyun bükmüş bekliyor , eve zifiri karanlık çökmüş güneş cesaret edip giremedi içeri ve sevenlerinde ağır bir sessizlik hakimdi ,konuşanlarda üzüntüsündendi belliki kelimelere yer bulamıyordu,gözüm kollarını açmış biricik kızım geldi diyecek birini arıyordu ,bizim eve bundan sonra bayram zor gelir gelir paşam nurlar içinde yat babacığım seni çokkk arayacağız,,
Saadet ÇELİK

SÜREKLİ İLERİ
Fikirlerine aynen katlyorum yengeciğim çok ama çok aııyacagız dedemi enerjisi gülüşü sevecenliği dürüstlüğü ama dedemin yetiştirdiği onu örnek alan ailemiz ve siz büyüklerimiz olduğu sürece her zaman dedeminde dediği gibi 'sürekli ileri oğlum' diyecegiz.
Gürkan ÇELİK
AFERİN ÇAKIR HOCAM AFERİN
Şumaf-Naku 0ğlu l883 KAFKASYA doğumlu Ahmet ÇELİK ve Ahmet-Suriye kızı 1898 KAFKASYA doğumlu,(Ölüm 25.03.1983) Havva ÇELİK in evliliklerinden evlatları 03.05.1922 doğumlu (Ölüm 28.01.1981 )Sefer ÇELİK,03.04.1926 doğumlu Naciye ÇELİK,08.05.1927 Doğumlu.(ölüm 16.02.2010) Nedime ÇELİK.12.03.1929 doğumlu Saime ÇELİK 15.05.1930 doğumlu Arslan ÇELİK,20.06.1937 doğumlu Ziya ÇELİK (Ölüm 04.07.2000)dünyaya gelmişti. Babaları Ahmet ÇELİK 13.06.1937 yılında ölümü ile altı kardeş yetim kalmıştı.zorluklar içinde geçen çocukluk dönemi sonrası 1947 yılında hasanoğlan öğretmen ensütüsune gitti 16.09.1954 Hasanoğlan ilk öğretim okulundan mezun oldu. 30.09.1954 yılında samsun kavak Dağniç köyünde görevine başladı .her ne kadar hayatı boyunca çocuklarına ve torunlarına gülümsüyerek saygı duyduğu temiz sayfalarıhdan biri olarak köyde komşuları ve kaşenı olan Rahmetli olan N.........ile evlenemedi.kader dedikleri şey devreye girince 27 aralık 1955 yılında köyün güzel kızlarından biri olan Yakup-Nazmiye kızı 1933 doğumlu biricik annem Sabriye AKIN ile evlendi. 31 aralık 1960 yılında askerli yapmak üzere yedek subay olarak İskenderun DENİZ ER EGİTİM ALAYI nda başladı ve Teğmen olarak askerliğini 31 aralık 1961 tarihinde tamamladı. sırasıyla,havza küflek,Amasya merkez oluz köyü çorum Laçin,,hamidiye köbek köyü, 1968 çorum Karapınar köyü,Amasya cürlü Suluova merkez 27 mayıs ilk öğretim okuluna müdürlük görevine atandıktan sonra 19.07.1984 yılında emekliye ayrıldı egitmenliğe aralıksız 29 yıl 7 ay hizmet verdi. 80 yıllık Çınar idi….
03.04.2010 günü Manisa Akhisardan suluovaya ziyaretine gelen babamın ilk gelini ilk torununun annesi emektar Saadet yengem aradı babamın rahatsızlandığını Amasya devlet hastanesinden samsun gazi devlet hastanesine ambulansla götürdüğünü bildirmesi üzerine ailemle birlikte Ankara dan saat 13.00 de hareket ettim babam daha öncede iki kez ağır ciddi saglık sorunu yaşamış, ezraille yarışarak daha göreceğim günler var en küçük oğlumu da evlendireceğim son gelinimi de göreceğim diyerek direnmiş ve ikisinden de galip çıkmıştı. Ancak ben babamı tanıyordum hislerim beni yanıltmayacaktı bu kez azraille hiç yarışmıyacaktı çünkü dileklerini gerçekleştirmiş en küçük oğlunu evlendirmiş ve son gelinini de görmüştü. yolculuk boyunca da biliyordum ki babam bizleri görmeden de ezraile teslim olmayacaktı çünkü Allahın sevgili kullarından biri idi.Bu yüzden yolculuğumda tedirginliğim yoktu normal seyrimde devam ediyordum.ancak yogun bakımda olduğunu bildiğinden geçmişe dair bir hesaplaşma içinde buldum kendimi acaba acaba evlat olarak eksik bıraktığımız birşeyler varmıydı diye geçmişe dönerek soru bulmaya çalışıyorsun fakat ben nedense kendime soracak soru bulamıyordum benim gibi yolda olan abim,ablam ve kardeşleriminde özeleştirilerinde evlat olarak soru bulamadıklarından emindim . Babamız ölümle savaşırken bizde de içimizde onunla ilgili anıları ve bu yazın köyle bahçe ev ve ağaçlarla ilgili kurduğunuz hayalleri düşünüyorsun.“çakır hocam kalk ses ver,köyde ağaçlarının altındaki otlar yeşerdi ,evinin etrafı temizlenecek,hamamözünden sedat ekmek arabasıyla geldi caminin önünde seni bekliyor,torunların kestiğin otları toplayıp derede yakacak ,yapacağımız çok iş var” demek geliyor fakat seslenmiyorsun artık uzaklardasın.
Yol boyunca Pişmanlıklarla, keşkelerle dolu bir allak bullak ifadelerin karıştığı savaş içerisinde oluyorsun.O an babanızın ve yakınlarınızın değerini daha fazla anladığınız andır. kaçan zamanı düşünüyorsun dakikalar saat olmuş saatler gün günler yıl,yıllar ise yarım asır olmuş ancak o an anlıyorsun geçen uzun zamanı ancak nafile artık geriye dönemiyorsun kapandı artık kapısı,o an anlamsız zapt edilemiyen Duygularınız fırtınalar koparacak kadar kabarmıştır. Değerini bir kere daha anlayıp ona sıkı sıkıya sarılıp bir saniye dahi olsa onunla olmanın kıymetini anlar, tadını çıkarırsınız.Gözyaşlarınızı tutmak zorunda olmak bu sefer çakır hocayı üzmemek içindir. Canınız acısa da tek damla gözyaşı dökemezsiniz. yine hoca üzülmesin diye ağlayamazsınız.çakır hoca ölümle pençeleşirken bile çocuklarının üzülmesini istemediğini hissetim yol boyunca nedenler yumagına cevap arıyarak vardım samsun gazi hastanesinin acil bölümüne oradanda yogun bakıma merdivenlerden çıkarken sanki seni geriye çeken tonlarca bir yük var zannedersin Sonra bayan doktoru soru bile sormadan "Hazırlayın kendinizi her şeye" dedi sanki içimi okumuştu doktor hanımda evet ben hazırlıklı idim çakı hocamda hazırlıklı idi doktor bunu bilmiyordu sanırım.yine insanın tabiatı işte Neye, nasıl hazırlayacağız kendimizi, hem sevdiğinin, babanın ölümüne nasıl hazırlar insan kendisini? Ölüm yakışır mı ki çakır hocaya, o daha bu yaz çocuklarını gelinlerini torunlarını köye topluyacak her yaz yaptığı gibi şakalaşacak gelinlerine ziyafet için koyun kesecekti belki bir ay belki iki ay sonrası isteği bu idi zaman geçiyordu tek tek evlatları Ankara dan. İstanbul dan.manisa dan aileleri ile gelmişlerdi.çok sevdiği yeğenleri Burhan ;Recep,Meliha Özden,Aydemir,Yücel,Tuncer .dayıları ve amcaları için yoğun bakım odasını koridorunu doldurmuştu.zaman geçmek bilmiyordu doktor hanımı yapılan ricalar sonucu babamızı yoğun bakım odasında son saatlerinde görmeye izin alabilmiştik sıra bana geldiğinde doktor hanım yoruldu gerekçesiyle izin vermek istemedi benim ikna etmem zor olmadı ve babamın yanına girdim evet çakır hoca cihaza bağlı yatıyordu çakır hocanın hiç sevmediği bir ortamdı yüz ifadesinden belli oluyordu şuuru yerinde idi ilk sözü geldin mi oldu ikincisi ise çocuklarda burada mı devamında herkes burada baba dediğimde son sözü AFERİN olmuştu.
Evet hala Çakır hoca kardeşlerim gibi benide öğrencisi olarak görüyordu ömrümün sonuna kadar bir daha Aferini alamıyacaktım en son Aferini de hak etmiştim.ve babamın yanından geri geri çıktım benim çıkışımı da takip ediyordu işte o an çok şeyler kaybetmek üzere olduğumu hissetim, o an ayaklarımın bağı çözülmüştü evet babamı kaybetmeye çok yakın olduğumu anladım anlam veremediğim duygular içerisinde odadan çıktım.mesleğimin gereği bu şekilde çok acılar çeken insanlarla karşılaştığım için olsa gerek hala soğukkanlılığımı koruyordum çünkü Çakır hocanın öğrencisi.Çakır hocanın oğlu idim kardeşlerim gibi bende yoğun bakım odasının koridorunda Çakır hocanın evladı olmanın ne demek olduğunu o an anlamıştım.yengelerimde aynı duygular içerisinde idi ailemizi bütünlüyorlardı, evet hoca gelinlerini kızından bir milim farklı görmemişti.görüş alanını bir kapının engellediği on metre ilerisinde dua ederek bekleyişlerini eminimki babam da hissetmiştir.bizden önce evine gelinleri girerdi onun elini öpmek için , yine elini öpmek için bekliyorlardı özellikle ilk göz ağrısı emektar yengem saadet hanımı eminimki görmek şakalaşmak istemiştir.ama nafile bu kez babam 4 nisan şakası yapacaktı gelinlerine ve de yaptı evet 4 nisan şakası yaparak oğlum Gürkan ÇELİK in doğum gününde bizlerden ayrılarak hakkın rahmetine kavuşmak üzere olduğunu doktorların birden odaya girmelerinden anlamıştım evet bir çınar yıkılıyordu İyi bir dost, yoldaş, lider, aydın, baba geride sevdiklerini özlemlerini bırakarak, evet babam ve öğretmenim son sözünü söylemişti AFERİN oğlum AFERİN beni duymadı bir daha duymayacak AFERİN baba bırakıyordun bizi AFERİN.04.04.2010 saat 04.14 Çakır hoca Baba demeye doyamadığı Ahmet dedemi, Nako neneyi Naciye,nedime halamı,sefer ve ziya amcamı kucaklamak için bizleri bırakarak rahmete ermişti. Babam ve Çakır öğretmenim son sözünü söylemişti AFERİN oğlum AFERİN ya o an söylüyemediğim benim son sözümü duyacak mısın baba beni duymadın,biliyorum bir daha da duymayacaksın AFERİN baba bizleri evlatlarını,toz kondurmadığın gelinlerini,sevmeye doyamadığın torunlarını, tüm sevenlerini aydınlattığın yolda bıraktın AFERİN baba AFERİN..
O an dünya başınıza yıkılmış, adımlarınız sizi taşımıyor ve bildiğiniz her şeyi unutmuşsunuzdur. Herkes bir gün ölür ama kimse kendini ölüme hazırlayamaz. Ölüm fikri konuşurken kolay, başa geldiğinde ise hiç yakıştırılamaz Özellikle de bir babaya Bir baba, yüz öğretmene bedeldir derler ben şanslıydım benim babam öğretmendi yüz bir öğretmene bedeldi. Evet bir baba daha aramızdan ayrılmıştı her babayı kaybeden evlatlar gibi bizde neyi kaybettiğimizin farkına o an başlamıştık sağlığında değerini ölçemediğimiz ölümüne aklımıza hiç getirmek istemediğimiz babamız artık aramızda değildi bu duygular yumağın da babamızı yarım asırdır yaşadığı Suluova da ki evine götürüyorduk yıllarca aynı yastığa baş koyduğu emektar annemi görmesi için evlatları gibi baktığı meyve agaçlarını çimlerin yeşillendirdiği bahçesini son kez görmesi için, evi ,bahçesi , dostları ile dahası her dakika birlikte olduğu komşuları ile vedalaşması için sabahın ilk ışıkları ile samsundan çıktık.rahat bir yolculuk dan sonra evlatları ve yeğenleri ile saat 09 10 babam Suluova da idi.annemin babamı gördüğü andaki tepkisi benim ömrümden bir ömür aldı annemin ilk gördüğü andaki haykırışı bende zapt edilemiyen selin içinde kalmışım gibi bir etki yarattı elim ayağım sanki benim değil di isyan etmiş ,beynime iteat etmiyordu öylece donup kaldım,babam anneme ilk kez cevap vermiyordu,ilk defa babamdan cevap alamıyordu,ne tuhaf bir şey babamda kaderin cilvesi olsa gerek ilk kez zorunluluk dan kılıbik olmuştu.Tüm sevenlerini bıraktın Aferin Çakır hocam Aferin....
Kendi elimizle kardeşlerim ve abim le ile birlikte yıkadık evet evlatlar son yolculuğuna kendileri hazırlıyordu. uyuyan bir çınar gibiydi .Çakır hoca kapının ziline basıldığında hemen koridora koşup çocuklarını torunlarını. gelinlerini karşılıyacakmış gibi önümüzde gülümseyerek yatıyordu.mesleğimin gereği çok ölüm olayı ile karşılaştım kimi evlada babasının parçalanmış babasını kimi zaman geriye kalmış tek bir kafasını kimi zamanda geriye kalmış bir ceketi ,şapkayı,saati,tespihi göstermiştim o zaman acılarını anlıyordum zannederdim fakat anlamak yetmiyor yaşamak gerekiyor.Evet babamızı biz kefenleyerek son yolculuğuna hazırladık.komşuları ve dostlar ile helalleştikten sonra nako nenenin yanına bir gün olsun sesini yükseltmediği annesine teslim etmek üzere yeşilpınara götürmek üzere yola çıktık yıllarca bu yolda köye giderken her zaman babam sağ ön koltuk da yerini almıştı ancak ilk kez yerinde değil di arkamdan gelen cenaze arabasında idi bu duyguyu anlamak için yaşamak gerek neden neden diyorsun fakat Allahın takdiri diye cevabını hemen buluyorsun karışık duygular içerisinde babamın sevdası,sevdalısı olduğu köyüne köydeki bir yıl önce oturarak tek tek otlarını temizlediği çocuklarına baktığı gibi agaçlarına dahası bahçesine gelmiştik . Evet çakır hoca her zaman özlem duyduğu bahçesine yaz proğramında yer alan evine ve bahçesine üç ay öncesinden gelmişti torunları gelinler ve çocuklar ve dostlar yanında idi her zaman sevdikleri için ezraile karşı koyan çakır hoca ezrailin penaltısını kalede kurtarmak için hiç çaba göstermemiş ve takımıda yatırmıştı ne yaptın çakır hocam bu maçın tekrarı yoktu bir daha da olmıyacaktı.babam bir ay öncesinden gelinlerime bu bahçede yine kuzu kesecem demişti gelinlerinin kalbinde yeri başkaydı toz kondurmuyordu hiçbir zamanda kondurmamıştı.babam bu gün belki kuzu kesememişti fakat yine gelinlerini bir arada görerek gururlandığından adım kadar emindim.
Zaman gelip çatmıştı evet her evlat gibi babamızı son yolcuğuna uğurlama zamanı göz açıp kapayıncaya kadar geçmişti bu yaşıma kadar annemi hiç ağlarken görmemiştim,görmüş isem de hatırlamıyorum . evet annemi hayat arkadaşının omuzlarda gezdiğini görünce hıçkırığını duyunca bir daha titredim, ayaklarımın bağı çözüldü, kaybetmenin ne olduğunu anladım dile kolay annemin acı tatlı 55 yıl yarım asırı geçen bir zamanın bedelini,ömrünün sonuna kadar bir daha çakır diye seslenemiyecegini bir daha göremiyeceğini bildiği o an sevdiğini ilelebet kaybetmenin ne olduğunu bir kez daha anladım fakat hayat devam ediyor çakır hoca omuzlarda her ne kadar ezraile son oyununda yenik düşmüş ise de gurur ve şerefi ile, ömrü boyunca sayğı ve sevgide kusur etmemiş,ilkeleri doğrultusuna öğrenciler yetiştirmiş ve yine sevenleri yıllar önce okuttuğu öğrencilerinin ve sevenlerinin omuzlarında son ikametine yol alıyordu,kısa süren bir yolculuktan sonra babam her seveninden helalık alıyordu evet babam sevenlerinden helalaştık dan sonra kabrindeki yerini alacaktı.yıllat önce bizlerin üstlerini örterek yatağımıza yatırdığı gibi Ruhi abim ve kardeşim Rahmi ile birlikte babamızı çakır hocamızı kendi ellerimiz ile kabrine yatırıyorduk o anki duyguyu anlamak için yaşamak gerek fakat ağlamak gelmiyordu içimizden babamızın en çok üzüldüğü, üzüntü verdiği tek şey ağlayan insanlardı dayanamazdı ağlayan insanlara hele de yetim ise bir başka yeri vardı çünkü kendiside yetim büyümüştü , fakat bir gün biz babamızı ağlarken görmemiştik bu yüzden olsa gerek ağlıyarak babamızı son yolcuğunda üzmek istemiyorduk fakat içimizdeki yangını bir Allah birde biz bilebilirdik .Bu karışık duygular içerisinde kabrinden çıktık ve son yolculuğuna uğurladık evet bir babayı,bir amcayı,bir dayıyı daha gömüyorduk ve de seksen yıllık bir çınar sekiz dakikada gömülmüştü ne tuhaf bir şey üstünü toprakla örtmek için yarışıyorduk tek tesellimiz ise çakır hocamız annesine babasına ve kardeşlerine sevenlerine kavuşuyordu.
Herkes gibi bende uzaklaşıyordum kabrinden gölgesinde yattığın meşe ağacından ama ben hala arkama bakıyorum biz mi seni terkediyoruz yoksa sen mi bizi terkediyorsun anlamıyorum Oysa sana söyliyecek o kadar çok sözüm vardı ki hepsini mahşere bıraktım baba kabristanda Sensizliğin ilk gününü yaşıyoruz ,Özlüyecegiz baba seni bundan sonra her ne kadar oğlum demesen de ,elini öpmeyi özleyeceğiz.telefonda sesini,siyasi sohbetini, onurlu yürüyüşünü,şefkat dolu çakır gözlerini,yorgun ellerini özlüyecegiz .şu an annemle kardeşlerimle,yengelerimle,torunlarınla ve sevenlerinle O kadar çok istedim ki bugün hepimizle birlikte bu ilkbahar gününde bahçemizde olmanı, elinde tırmık ile evin önünde çalışmanı,elinde kürek ile havuzu salmanı, agaçları sulamanı ve oğlum hepsine su yetmedi yarında salalım demeni Yokluğun çok yoracak bizi arslan hocam çoookkk.



SENDE YER BUL
Taşlı ve tikenli bir yolda parlayan bir atın dizginlenemeyen gücü kadar hızlı o kadar da ezicidir geçen her an, kimi zaman mezarlıklardan bakarsın gökyüzüne aldırmadan başını eğdirmeyen tabiat yapısıyla gururlanırsın köyümün bana başın dik bakacaksın diyen duruşuyla, kimi zaman küçük korudan ayaklarını uzatarak padişah edasıyla işte benim köyüm diye sahiplenerek, kimi zaman cevizli tepeden,köyümün tabiatına yan bakamazsın izin vermez yan baktırmaya mecburen tüm güzelliklerine döneceksin yönünü işte öyle hükmeden bir tabiata sahiptir khaysehable .Farzet yıllardır uzaklardasın cesaretin yok artık,suçluluk duyuyorsun, kaybettiklerini düşündükçe boğuluyorsun, sende benim rüyamda yer bul katıl.geçmişe geçen zamana kadere isyan etmemek şartıyla işte rüyadasın köyümün köyünün doymadığın güzelliklerini tekrar her geçen yılı günü saniye sanıye harmanlıyarak …. Yavaş yavaş zamanla yarışmadan köyümün güzelliklere gebe olan yeni bir günde güneşe en yakın güneşi çok seven evine bakıyorum Mecit dayı kapıyı açmış bir ayağı dışarıda evinden çıkıyor ,ardından Gülçiçek teyze her zaman olduğu gibi beyini yolcu ediyor.ancak mecit dayı geri döndü kapının önünde duran o ince çubuğunu eline alarak evinden ayrılıyor.malesef yılların yorgunlugunu adımlarında kendini hissettiriyor..Kaşif dedeyi göremiyorum ,İlhan abi bir yeni günde doğa ile yaşama isteginin ürünü olan hayvanları ile meşgul olmaya başlamış evinin önündeki oluktan sularını içiriyor.kenan daha küçük muhtemelen hala uyuyordur.Hacı Yusuf dayı ise güneşin ilk ışıklarından payını almak için merdiveninin başında oturuyor yanından hiç ayırmadığı bastonu da elinde yine eskilere daldığı belli yıllarca aynı yerden güneşin doğuşunu en çok seyredenlerdendi,ibadeti için geldiğinde genelde bize uğramadan geçmezdi evet hacı Yusuf dayıyı herkes gibi bizde çocuklugumuzda aileden biri olarak gördük ,çocuklugumdan beri hacı Yusuf dayının dünyasını hayat tarzını hiç anlıyamadım her zaman merak etmişimdir .büyüklerimden de hakkında fazla bir şey duymadım.yaşar dayım evin tek erkek evladı yine zamanla yarışıyor sarı öküzleri kağnıya baglıyor tarlaya gidecek ünal balkonda babasının talimatlarını dinliyor birlikte çıkacakları anlaşılıyor uğur ‘un kısa boyu ile balkondan babasına bakmaya çalışıyor.cevriye teyzem bir telaş içinde nenem ise Nuriye ile arka kapıdan çıkmış bahçede sebze ekeceği yer ile uğraşıyor.Sefer amca yine bahçenin çalıları ile uğraşıyor bir yıl sonra bahçeyi biraz daha genişletsem mi diye düşünüyor galiba ben sefer amcaya hayrandım her yıl dağın eteğini ağaçlandırarak çok emek harcıyarak tabiata canlılık veriyordu fakat bazen de çocukluğumda kızıyordum yazın elinde meşhur değneği ile tepedeki gölgelik de bekler yanındaki dolu havuza girmemize izin vermezdi, bazen da o yok iken girdiğimizde ise elbiselerimizi alır bize belli bir zaman ceza olarak çıplak bırakırdı tabiî ki cezamız bittikten sonra gülerek elbiselerimizi iade ederdi.Küçük teyzenin gelecegini duymuştum fakat henüz gelmedikleri belli geldiklerinde o mahalede canlılık oluyordu.İhsan amcayı duydum fakat nedense hiç görmedim.emektar havva yenge sütü sağmış elinde kova ile kaynatmak için eve giriyor, cahit ağabeyin elinde bir bel sulamaya gidecegi her halinden belli,Cevat abi yatıyordur rüyasında yine define avında galiba ,ömür hep çalışmakla bitmez diyordu galiba bu görüşünde haklıydı. Abaza nene eski evinin merdivenlerinden inmeye çalışıyor elinde ıbrık çukurdaki çeşmeden su alacak malesef yılların yorgunlugunu omuzlarında taşıyor.
Rasim amca her sabah olduğu gibi camdan bakıyor kim bilir aklından neler geçiyor yıllardır görüşemediği istanbuldaki kardeşlerimi.özlediği yegenlerimi yoksa çalışmakla geçirdiği gençliğimi görünürde yol üstünde çukurda bulunan çeşmeye gelenleri izliyor. Meliha hanım yine camdan minderlerin tozunu alıyor ailenin en küçüğü İbrahim ortalıklarda görünmüyor. hamza abi ile İsmail abi yola çıkmışlar tarlaya gidiyor her ikisinde de kürek var Şadiye teyze ile Rıfat amca henüz köye gelmemiş anneleri de köyde yok galiba kapıları kapalı, Kemal amcada gelmiş Rasim amca ile birlikte bahçede ağaçlara bakıyorlar peşlerinde yürümeye yeni başlıyan öner ,Kazım dayı yine kızmış kendisi görünmüyor fakat meşhur sövüşü geçmişini.... diye kalayı basıyor bugün onun geçtiği yoldan eminim ki kimse geçmiyecek özelliklede esme teyze buna dikkat edecektir.çünkü ne zaman karşı karşıya gelseler savaşa hazır iki savaşçı gibi birbirlerine uzaktan bakardı ikisi de birbirinin söylediğini duymazdı yalnız söylenenleri kendileri hariç herkes duyardı biri Çerkezce söyler diğeri Türkçe işte öyle bir şeyler olurdu. Zuvçahh nenenin evinde bir hareketlilik yok evde mi değil mi belli değil melek yüzlü Nako ebem yine her zamanki gibi güneş doğmadan bahçeye geçmiş ziya amcam elinde çubuk kömüşleri ahırdan çıkarmaya çalışıyor,merdivenin başında sefer amcam var Ankara dan gelmişler oda ne evin arkasında ayten ablam ve özden ablam da sabah sabah çamaşır yıkama derdinde kıdemli gelin olmanın avantajlarını iyi kullanan besney yengemiz yine organizatörlük yapıyor .bugün Türk nısenın misafiri çok daha evden yücel,aydın, sami abi çıkmadı gece geç saatlere kadar eğlendikleri anlaşılıyor.Dursun abi yine atının eğerini çıkarıyor belliki yine kaçak tütün getirip murat dayının deresine bırakmış,suret nenede bahçeye girmeye çalışıyor menduh abi cizmesini giyiyor belli ki dereye tarla sulamaya gidecek.Ekrem amca ve Murat dayı yanında hanife ile birlikte caminin yanından aşağı doğru iniyor Kadir dayı at arabasını koşmuş teker sesi geliyor havva abla balkondan bakıyor kadir amcanın gidişine bugün köyde herkes çalışma telaşı içinde işte bir yeni günde köyümün doğu mahallesi.
Uyanmak istemiyorsun özgürce seyrediyorsun ama öglen vakti köyün girişindeki ilk evinde kaçak Ahmet dayı farkettin yine ata nal çakıyor yanında üç kişi küçük ceviz ağacına bağlı iki eşşek-balkonda oturan yok cahit abi belliki evde yok sait abi arka bahçede odun kırıyor .vahit abi yolda göçeriden geliyor.kara Ahmet dayı yine bahçenin çiti ile uğraşıyor mustafa ayakta babasını seyrediyor Daha doğrusu Ahmet dayıyı kızdırmak için uğraşıyor, Ümit abi gelmiş annesi evin oyla bakan camından köye gelen gidenleri izliyor kendisi camiye doğru yönelmiş özlemini giderecek arkadaşlarını arıyor muhtemelen irfan abininde beyazıt abinin haberi olmuştur. Musa dayı yine kızmış muhtemelen dün oduna götürdügü eşegin kulagını şişiren ercana kızmış elinde deynek bahçede kovalıyor siniri daha yatışmamış .İsa dede namaz vakti yakın diye evden çıkıyor beyazıt abi ve mesut bahçeyi suluyor elmas semaverle uğraşıyor çay hazırlanıyorsa şelamelerde hazır demektir görünen o ki misafir gelecek.
Horom abi cahit abi motorun patlıyan lastiği ile uğraşıyorlar . hakkı dayı tarladan gelmiş çeşme başında atlarını suluyor.vahit amca evin tavanında kırılan kiremitleri temizliyor mecit ile sacit babasına yeni kiremitleri veriyor.halit abi çoruma seferini yapmış yol yorğunluğunu atarken plakı açmış oyun havasını dinliyor kenarda fatih ve salih çelik çomak oynuyor.ibrahim kavağa çıkmış kuruyan dalları buduyor babası ise kesilen dalları topluyor işleri uzun galiba daha yeni başlamışlar hafta sonu yaşar abide çocukları ile gelmiş evinin kapısını açıyor.hatunenin havuzunda üç beş çocuk armut ve kiren agacındada o kadar ,Kamil bey yine balkoda babası ile kahvaltısını yapıyor bugün bir yere çıkmayacak gibi görünüyor annesi ise ekmek pişirme telaşında .Ayhan amca kömür ocağına gitmek için kamyonu çalıştırıyor yYaşar amcanın öksürdüğünü duydum oda çıkacak galiba Mustafa abi yanında yok yusuf abi ise agacın altına uzanmış moda olan marksın hayatını okuyor yanında çerkez alfabesi.işte köyümün batı mahallesi
Bir yorgunluk belirtisi başlıyor artık köyümün altında tarladan gelenler birer birer konaklıyor büyük mezarlık çeşmesinde.evet akşam üzeri Şogup dayı küçük mezarlıkda yerini almış bekliyor kardeşi ismail abi oğlu mustafa ve kızları ile birlikte akşam serinliginde bağlara doğru gidiyorlar Dursun amca ceviz ağacının altında oturmuş gelen geçenleri izliyor isak abi elinde çılta yine deli dananın peşine düşmüş cahit abi hastası olduğu silahı kapı önünde namluyu havaya tutmuş parlatmakla meşgul lütfi eniştemin evinin önü kalabalık yine nal çakmayla meşgül burhan abi ortalıkda yok irfan abi ise suluovadan gelmemiş bu hafta sonu halam bahçede domatesleri sulamakla meşgul meliha ablam da avluda şelame pişiriyor mediha ise belli merdivene oturmuş ablasının vereceği talimatları bekliyor oda ne nuri dayı ambarın yanında oturmuş yanındaki kürtlerle sohbet ediyor yine şükrü dayı akşam ezanını beklemeden cami istikametine yönelmiş bugün osman ve ömeri görmedim kevser abla çeşmeden su getiriyor ali dayı hala meşgül ipi büküyor her zaman kendime sormuşumdur geri geri giderek para kazanan dünyada kim var derseler cevabım hazırdı Ali dayı derdim evet geri geri giderek para kazanan tek kişiydi .mehteran marşının besteciside emininmke ip büküyordu,nurettin abinin sesi geliyor bir şeylere kızgın olduğu belli aşağıdan bir korna sesi ömer abi,osman abi annesi ve servet abla gelmişler evin önündeki otları temizlemeye çalışıyorlar esme nene yine kızgın belliki kazım dayı ile havuzdaki su yüzünden atışmış kazım dayı türkçe küfreder esme nenede çerkezce sitem etmiştir tartışırlarken hiç bir zaman birbirlerine ne dediklerini duymazlardı esme nene haftasonu olduğu için adil abi ve torununa hazırlık yapıyor sebzeleri suluyarak hikmet dayı ve ismet dayı camiye doğru çıkıyorlar hikmet dayı sinirli yine ismet dayıyı kızdırmış gibi görünüyor .faik amca ankaradan gelmiş ahmet takonyayla yukarı doğru çıkıyor elinde çubal kozalak topluyacak galiba kızları ülmehan evi temizliyor eyüp ise gel keyfim gel diyor agacın altına uzanmış uyuklamaya çalışıyor zaten dünya yıkılsa umrunda olmaz Yüksel abinin bakkalınınönü yina kalabalık kürt çocukları gelmiş bakkalın açılmasını bekliyor yüksel abide bakkala yaklaştı aklı hasanoğlanda galiba ishak okuların tatile girmesinden dolayı muhtemelen yoldadır işte en hareketli mahallelerden vefat eden her köylümün geçmek zorunda olduğu inişi kolay çıkışı zor köyümün güney cephesi
Fahri ÇELİK




FERİDE NENELİ HANTSE GUASHE GÜNLERİ

FERİDE NENELİ HANTSE GUASHE GÜNLERİ
Kuraklık zamanlarının bazı sahneleri gözümden ve gönlümden hiç silinmezler. Ne zaman ekmek pişirdiğimiz bu fırına gelsem, karşımda duran bu yeni beton evi uzunca seyre-der sonra da bugünün penceresinden oradaki eski, küçük toprak evi, hayal ederim. Sonra da… hayal meyal hatırladığım Feride Neneli Hantse Guashe günleri aklıma gelir.
Kimi kimsesi var mıydı? Bilmiyorum ama o hep o evde tek başına yaşardı. Amâydı. Âmâ olmasına rağmen temizdi titizdi. Beyaz robadan dikilmiş genişçe olan elbisesinin belini, aynı elbisenin kumaşından dikilmiş bir şeritle sıkıca sürekli bağlar, beyaz tülbentini başından hiç eksik etmezdi. Her işini kendi yapardı görürcesine. Kuran-ı Kerim’i su gibi ezbere bilir, köyün kadınları Perşembe ve Cuma günlerini genelde onun yanında ibadet ederek, tesbih çekerek geçirirlerdi.
Onu hep evinin duvarlarına tutunup gezinirken, bazende mavi plastik ibriğiyle evine su götürmeye geldiğinde çeşmede görürdük. Bir taşa, bir çukura tökezleyip düşeceğinden korkup yanına koşup yardım etmek istediğimizde duraklayıp: “se sinefa hay ’’ derken belkide bize gönül gözünün açık olduğunu ima ederdi de, biz anlamazdık. Sonra da özür dilercesine hepimizi sırayla yanına çekip: “fu kag mıde sıd fediz fuğuğ’’ der. Elini başımızda gezdirerek kendi vücut hizasına çekip gelişimimizi kontrol ederdi.
O günlerde köyde kuraklık baş göstermiş, köy aylardır yağmur yüzü görmemişti. Caminin önündeki evin sırtına uzatılmış uzunca oduna oturmuş köyün erkekleri, bir yandan güneşlenip, bir yandan da, tarlalardaki toprak yarıklarının bir insanı alabileceğinden hayretler içinde bahsederken, yağmur yağmasa kıtlık olacağına inanıp,kasketlerinin altındaki kafalarını umutsuzca kaşırlardı. Oyun oynayan biz çocuklar da onlara kulak misafiri olmayı ihmal etmezdik. Umutların tükendiği andı. Onlar için son çare Hantse Guashe gezdirmekti. Köy karış karış gezilecek, dualar edilecek, tüm eller yakarış için havada olacaktı.
Neden?Niye? Gezdiğimizi o yaşlarda kavrayamasak da, kukla süsü verilmiş uzunca bir küreği gezdirmek bize büyük bir keyif verecek, o güne kadar görmediğimiz bir oyun, bir oyuncak olacaktı belki bizim için. Hantse Guashe eşliğinde sürü halindeki çocuk kalabalı- ğıyla köyü dolaşmaya başlamış, koro halinde dudaklarımızdan dökülen bu nakarat ise yeri göğü inletmeye yetip artıyordu bile…
Hantse Hantse…
Guashe Guashe…
Guashe kateşecııı…
Ya Allah (Tham)
Bızıb bızbzzzz ...Ooo…
Voşg kıtfeğaşh …
Kapılar çalınıyor,evler ziyaret ediliyor,nereye saklandığını bilmediğimiz ev sahipleri, avlularının her hangi bir köşesinden çıkıp, ellerindeki bir bakraç suyu üzerimize boşaltıyor, birden sırılsıklam oluveriyorduk.
Köyü karış karış dolaştıktan sonra karınca kararınca uzatılan ellerle erzak çantamız dolmuş, son uğrak yerimiz Feride Nene`nin evi olmuştu. Bir oda ve her tarafı açık bir sofadan ibaret olan eve, yerden birkaç merdivenle patır kütür çıktıktan sonra yemek yiyeceğimiz odaya daldık.Ortalığa serilmiş bir sofra bezinin üzerine konulmuş yer sofrasının etrafına hemen diziliverdik. Odanın karanlık bir hali vardı.Sanki Feride Nene`nin iç dünyasını yansıtır gibiydi.Odanın doğuya bakan duvarına açılmış olan küçük pencere odayı aydınlatmak için değil de sanki havalandırmak için konulmuş gibiydi.Odanın güneye bakan duvarında ise etrafı islenmiş küçük bir şömine,şöminenin üstündeki rafta ise; bir lamba, birkaç kibrit kutusu ,bir bez çantaya konulup asılmış Kuran-ı Kerim vardı.Şöminenin içindeki kazanda kaynayan mısır çorbasının bir an önce sofraya getirilmesi için sabırsızlanıyorduk k;i beyaz zemin üzerine, kırmızı yeşil çiçeklerle süslü derin çinko tabaktaki çorbanın üstüne gezdirilen kızgın tereyağı bir an minik bedenlerimizi irkiltti.Tahta kaşıklarla yarı dökerek, yarı saçarak doyasıya içtiğimiz mısır çorbası açlığımızı gidermiş,karınlarımızı doyurmuştu.
Evlerimize döndüğümüzde günün rehavetiyle yorgun düşmüş minik bedenlerimiz,kıvrıldığı yerde kalakalmış,göz kapaklarımız çoktan düşmüş olmalıydı ki;geceden yağan yağmuru farkedemedik.Sabah uyandığımızda geceden yağan yağmurun etkisiyle,etrafa yayılan bir toprak kokusu ve pırıl pırıl bir güneş vardı.Feride Nene`nin gelecek yıl için pişireceği mısırlar çoktan yeşermeye başlamıştı bile…
AY BABAM AY
Güzel bir hayat dersi,, saime halamla geçirdigimiz günlerde babamın çok anılarını dinledim,,en çok içimi acıtan ,saime halamın her akşam balkona çıkıp taşa oturup ay ışıgını beklemesiydi,bilmiyordum sebebini serinlemek içindir diye düşündüm hep,bir akşam yine hava karardı yağmur çiseliyordu.havaya aldırmadan halam yıne balkondaki yerını aldı.halam gel içeri üşürsün dediğimde gelmek istemedi yanına oturdum . ağlıyordu iki elin arasına aldığı nur yüzü buz gibi olmuş ayışığını arıyordu.rahmetli babam askere gitmek üzere hazırlanırken naxo ninemiz çok üzülüyormuş ama babam görmesin diye hep bıryerlerde gizli ağlıyormuş. sonra babam görmüş ,, annesının omzundan sarılmış ağlama anam ağlama ben gittiğim yerde ay ışığına bakarım sende buradan bakarsın öyle konuşuruz , sen söylersen ben duyarım ordan, yazık ninemiz inanmış böyle olduğuna babam askerden dönene kadar hep ayışığına anlatmış özlemını.anlatırken bulutların arasından ayışığı göründü halam ASLANIM GELDİİİ ASLAN KARDEŞİM GELDİİ diye sevindi içinden dertleşti onunla sonraki günlerde birlikte çıktık bekledik gelmesini babam her gece geldi, gülümseyerek bizi hiç yalnız bırakmadı. çok şükürki biz kardeşler kartanesi gibi ayrı yerlerde olsak bile hemen bir araya gelip çok güçlü kocaman kartopu oluyoruz.TEŞEKKÜRLER BABACIĞIM HERZAMAN KİBARLIĞINI KORUDUĞUN İÇİN KİMSELERİ ÜZMEDİĞİN İNCİTMEDİĞİN İÇİN SON NEFESİNDE BİLE BİRİCİK KIZIM DİYE VEDALAŞTIĞIN İÇİN [ VEE BİR BEYEFENDİ ASİL GELDİ ASİL GİTTİ HEPİMİZDE HOŞ SEDA BIRAKARAK ]
Saadet ÇELİK 26 Haziran 2010 01:46






O AN GÖZLER HER YERDE ARADI
Biz kalabalık aceleci bir aileyiz,,her bayram memleketimize gideriz,ordanda hemen köyümüze gitmek isteriz,,bizi kapıda şeker tadında (rahmetli)ziya amcam güler yüzlü firdevs yenge sevgili evlatları nuray ,tuncer , ve yücel karşılar,,çok mutlu oluruz onları gördüğümüze ,,hemen bir sofra kurulur,,neşe iç...inde huzura ekmek banarız,,gitmek ayrılmak istemeyiz ,olsun gitsekte yarın yine geliriz yine aynı güler yüzle karşılanırız,,ne çok emek verdiler bize ne çok eziyetimizi çektiler,,hep mutlu geldiğimiz eve bu kez ağlayarak geldik,sevgili ziya amcamızı kaybetmiştik,çok üzüldük çok ağır geldi acısı büyük bir boşluk oldu yerinde ,,bize olan haklarını helal ettiklerini düşünerek sevgili yengemize evlatlarıyla birlikte sağlıklı uzun ömürler diliyoruz,,
SAADET ÇELİK
































BİR YIL DAHA GEÇTİ
Kimler vardı köyde Beyazıt abi ve ailesi,şükran hanım ve ailesi.köyün alt yapısı , caminin eksikleri ile uğraşan Mustafa abi,Necattin,Ertan ve Muzaffer’in aileleri.Yücel,Orhan,Elmas,Said abi ve ailesi,İlhan abinin delikanlı olan iki oğlu,Şükrü dayının oğlu uzun zamandır görüşemediğim Ömer ve Osman ve aileleri,Ümit abi ve ailesi.Muhsin bey ve ailesi ancak Muhsin çok meşguldü evde çocukların odasına giren otların altında yaşayan masum fındık faresini yerinden çıkarmak ve yakalamak için el bombası ,göz yaşartıcı bomba aradı ancak bulamadı doğrusu gözyaşartıcı bombayı odaya attığında minik farenin yaşlı gözlerle Muhsine bakışını görmek isterdim nerdeyse özel harekattan operasyon timi çağıracak duruma gelmişti ne yazıkki fındık faresi tüm tehditlere rağmen iştifini bozup bulunduğu yerden çıkmamış Muhsinde ter içinde kalmıştı. o haliyle bahçede çay demledi fakat siğarayı içişinden aklı hale minik farenin vermiş olduğu mağlubiyette idi .bayrama kadar her halde çıkar muhsin bey üzülme.ayrıca Ekrem amcanın kızı ve eşi eniştemiz hala hergün hamamözüne yayan gidip gelme huyundan vaz geçmemişti .Kamil bey ve ailesi.. Kamil beyi biraz kilo almış olarak gördüm belliki bu yılki sendikal faaliyetlerinde hep arka planda kalmış sendikal yürüyüşlerde polisin kovalamacasından nasibini almamış belliki polisten uzak durmuş işin ince taraflarını iyi öğrenmiş,Arslan köyde yoktu belliki fecebok'a takılı kalmış ,Eyüp bey ise kısa süreli gelmiş ve kılıbık olmasından dolayı yenge hanımın köyüne mesken tutmuş nede olsa milli damat köyde olmamasında da fayda var sanırım kendi evinin arkasında oturulmasından özellikle gürültü yapılmasından rahatsız olduğu için özellikledie arslan beyi jandarmaya şikayet edeceğini duymuştum böyle bir sorunda halledilmiş oldu .ayrıca Nurşen ablam ve ailesi.Aysun abla ve ailesi.Mediha ve ailesi.son günlerde gelen Mızıkacı Mehmet CAN ve tabiî ki her gün bahçesiyle uğraşan Ahmet KUZU ağabeyimiz ve ailesi köyde geçici aileler bulunuyordu.Ayşem hanım ailesi ve ferihan ablanın yokluğu gerçektende kendisini hissettirdi.
Her ne kadar harman zamanı ise de Köyde hangi mahalleye girsen muhakkak bir hareketlilik göze batmakta çoğu kimsenin bir şeyler yapabilme telaşı içerisinde, kiminin bahçe duvarını ,kiminin evin tavanını, kiminin de evini onarma telaşı içerisinde olduğunu,Muhtarımız Cahit abinin,hamza abinin,sabahattin abinin ,Mustafa abinin ,Ahmet abinin köy meydanında birlikte yaptıkları alt yapı çalışması, bu görüntüler de gösteriyor ki artık bir şeyler yaparal köye olan özlemin harekete geçen görüntüsü olarak kendini göstermektedir..bu yıl köydeki çeşmelerimizi havuzlarımızı hangi mahalleye girsem akar şekilde gördüm herkez gibi bende uzun zamandır bu görüntüye hasrettim.maşallah bu yı kimse su yokluğundan veya kaçak hortumlardan şikayetçi değildi.herkese yetecek kadar suyumuz vardı.buda demektirki canlılık ve bereket vardı.
Köyde bulunduğum kısa zaman zaman içerisinde Üzüntü veren şey Vahit amcanın,Esme teyzenin evlerinin görüntüsü,bizime ve her zaman benzettiğim Turhan ve Erhan abinin o güzel evlerinden geriye temel taşlarının bile kalmaması,öyleki köyümüzün en güzel evlerinden idi yeni bir otomobil kadar çekici bir görüntüsü vardı ,direksiyona geçecek sürücü kalmayınca kullanılmaya kullanılmaya zamanla durduğu yerde önce lastikler çürüdü sonrası da malum tavanlar ,aynalar camlar derken hurdası da zamanla yok oldu .ama hala bahçede canlılık var onlar tabiatın hakemine inat hala her yer yemyeşil .Osman abinin evlerinin görüntüsü farklı değildi Medihanın her gidişinde görmek zorunda kaldığı ,her görüşünde üzüldüğü bu görüntü sarmaşıkların istilası ile evin direkleri her gün yalancı pehlivan gibi ayaktayım der gibi savaşıyor ama nafile kimin kaybedeceği belli tabiat formasını üstünden çıkarmayan hakemin zaten kimin tarafını tutacagı konusunda şüpheyede mahal yok. Osman abinin yıllardır mekanına uğramadığı belliydi nedense oda hakemin kararlarına boyun eğmişti fakat her şey bitmiş degil bence üst katın devre dışı bırakılarak tek kat halinde tekrar bakım yapılsa o emektar evin tekrar ayaga kalkacagından osman abinin ,ömer abinin torunlarını da uzun yıllar misafir edeceginden eminim 5-6 günlük emek gerekiyor..Necmettin abinin yeni yaptığı evin balkon direğinin bağlı olan bir merkep tarafından yıllar önce söküldüğü yıllar geçmesine rağmen 2.5 metrelik olan ona on odunun yerine çakılmaması sonucu hala boynu bükük duruşuyla bir kez bakan tekrar bakmak istemiyordu.vahit amcanın esme teyzenin hatta musa dayının evlerinin virane görüntüsü öyleki evlerin camlarının atılan taşlarla kırılması sonrası görüntüsü hiçde çerkez köylerinde olan doğal şeyler değildi fakat gerçekte olan camların tek tek kırıldığı.ayrıca her bahçeye geçtiğimde gözlerim rahmetlik şevket abiyi aradı.teselli eden tek şey ise pırlanta gibi degerli cengiz kardeşimizin aile reisliğini hakkıyla yerine getirmesi.Şevket abiyi tekrar rahmetle anıyorum.
Köyün tadını en çok gençler çıkardı.öyle ki her gece caminin arkasında yaktıkları ateş ve ateşin etrafında mızıka eşliğindeki saatler süren oyunları ve mısır pişirme partileri seyredilmeye değerdi.bu eğlencelerde en şanslı olan aile Şükran hanım ve eşi idi çünkü her akşam balkonlarına 20 metre mesafede evlerinin önünü aydınlatan ateş ve gençlerin oyunları ve mızıka sesi tabi ki onlar için her gece müzik eşliğinde balkon sefası bir ayrıcalıktı
Gençlerin mızıka ve mızıkacı dertleri yoktu Çagatay,Mustafa kardeşimiz ve son günlerde gelen Mehmet bey bu güzelliklerin mimarlarıydılar.gençler ve kendine genç hissedenler ay ışığında huzur ve güzelliklerle yoğrulan gecelerini sabah ezanına kadar doya doya yaşadılar
Kırk yıl öncesinin tadını aldılarmı dersiniz hayır onlar gece kürtlerin sap dolu kağnılarını dereye kadar götüremediler.5-10 düveni sırtlıyarak birbirlerinin harmanına götürüp karıştırmadılar,onlar ay ışığının doğmasını dakika dakika beklemediler,onlar 7-8 arkadaş sahurda kalkıp teneke çalarak şelame topluyamadılar,birlikte oduna gidemediler.onlar Nejlet abinin eşeginin kordinide çıltayla vurması sonucu ölümüne sebep olduktan sonra babasından korkduğu için İsmail abinin eşegine odun yerine ölü eşşegi baglıyarak rampaları aşıp küçük yaylaya kadar getirip düz alana bırakmadılar yani eşegi eşege taşıtmadılar..onlar fener ve lüküs ışıgında kağnılar dolusu mısırı birlikte sabaha kadar soymadılar,onlar çeşme başlarında ekin yıkamadılar ,sıcak sıcak bulgur yemediler, onlar zehes evine infaz edilmiş tavuklarla intikal edemediler.şıpsi mamıse partisi düzenliyemediler .onlar zehez evindeki aldıkları ceza ile karanlıkta üzüm bağından sepetlerle üzüm getiremediler,kaynayan üzüm şırasında ayva pişiremediler .onlar ali dayının ayvasını 50 metre uzaktan taşlıyarak düşen ayvaları yıldırım hızıyla yopluyamadılar.Seyhan ablanın yaptığı teltel tatlısından yiyemediler,her akşam murat dayını soğuk suyunu testi il evlerine götürmediler,onlar horom abi gilin degirmeninde ekinin emeğin un oluşunu,değirmen taşının dönüşünü seyredemediler.onlar her gün ömer abinin minübüsü ile gelecek olan misafirleri görmek için caminin önünde beklemediler,onlar murat dayının deresinden gelip köyün ortasından geçen kayaların birbirlerine meydan okuduğu selleri cami bahçesinden seyredemediler,bulutların dağ eteğinde çarpışmalarını yıldırımın oluşunu yakından göremediler, onlar harmanlarda gece bekliyen harman sahibini yatagının içinde çeşme başına götürmediler,bir gecede elli temepk toplamadılar,onlar kağnı seslerini duyamadılar.onlar keşenlerini görebilmek için aynı çeşmeden her saat başı su içmediler, biliyorumki gece yavrulayan koyunun sabah kuzusunun sesini duyamıyacaklar onlar kışın karda avzerin tepesinden başlayıp mezarlığa kadar ayak kızağı ile kayamıyacaklar.onlar apukonın yaz kış ayakkabısız nasıl gezebildiğini anlam veremiyecekler.gençlerimiz Geşmişe seslenebildiler mi dersiniz ? evet seslenemediler ama onlar ataları gibi ay ışığında yıldızların altında yine de gece ve gündüzü doya doya yaşadılar.
Ahmet abinin bahçesine inşa ettiği beyaz saray kadar güzel olan dokuz metrekarelik tek odalık sarayı görmenizi tavsiye ederim hele de yanında yetiştirdiği süs kabağının görüntüsü görülmeye değerdi. son günkü bayanların Şelame partisinde bulunmadık .Çünkü bayanların özel partisi idi ama bulunanlardan yaşadıkları güzelliği sadeliği ve saygınlığı dinledik onlar adına bizde sevindik. şelameyi hazırlayan eşinin eline ahmet abininde tek odalı beyaz sarayda mutluluğu yakalıyabildiği için yüreğine sağlık.
Yıllar sonra yaşadığım bir duygudan bahsetmeden geçemiyecegim son gün kardeşlerimin ve yegenlerimin köyden ayrılması üzerine can sıkıntısından arayış içerisinde caminin arkasına geçtiğimge yerde bulunan közleri gördüm. her yere sessizlik hakimdi Yukarı baktım ablamgilin ışıkları yanmıyor.Ekrem dayının evinede karanlık ve sessizlik hakimdi,demirezenlerin evide farklı değildi,sola baktım Yücelin evi ve Muhsinin evinin ışıklarıda sönüktü,saga baktım bir gün önce mehmet beyin o doyumsuz müzigi ile açlığımızı giderdiği Kamilin hergün yanan balkonun ve evin ışıkları sönüktü, kendi evime baktım bahçeden gürültüler yegenlerimin bağrışmaları gelmiyordu Medihanın evini göremiyordum ama emindim onlarında ışığı sönükdü,şükran hanımda isyan etmiş olacak ki enişte ile birlikte horom abilere geçmişti ne ilginçtir ki Ümit abinin küçük oğlunun o sevimli köpek yavruları da ortalıkta görünmüyordu belliki onlarda sessizliğe isyan etmişlerdi .ne kadar kötü bir duygu sardı içimi tahmin edersiniz.
Evet gel git aileler zorunluluktan gençler ile birlikte köyden ayrılmıştı o an gidenler için güzellikleri mecburiyetten terketmenin verdiği üzüntüyü bir gün sonra bende yaşayacağım için acısını çok derinden hissetim.ne kadar ağır tarif edilemez ezici bir duyguydu.
Köyde kalanların yaşadığı terkedilmişlik duygusu dahada acıydı aylarca sönük lambaların kısa sürede olsa alışkanlık yapacak kadar sürekli yanması ,her mahallede sessizligi bozan gençlerin eğlenceleri,sevgileri saygıları köye getirdikleri huzur güven ve canlılığın bir gecede yok olması yine tabiatın kendilerini gerçeklerle başbaşa bırakması ,her yıl aynı şekilde terkedilmişlik ne kadar acı bir duygu olduğunu gençlerin bıraktığı ateşin közlerine baktıkça hissettim,baktıkça da acı gerçeklerin altında ezildim.aynı anda bir gecede terkedilmişliği ve terketmişliğin verdiği acıyı yaşadım ve yavaş yavaş geri döndüm omzumda yük yoktu fakat ayaklarımın bağı çözülmüştü isyan edercesine hiç bir yöne gitmiyordu belki yanılıyorum,belki yanılğıdır dedim fakat sağa baksamda sola baksamda yine değişmedi bir gece önce yanan ışıklar tekrar yanmamıştı.sağı dinledim solu dinledim olmadı .mızıka sesi, gençlerin kahkahaları yoktu ancak tek tesellim gök yüzündeki yıldızlar yerinde duruyordu.
2009 yazıda Khaysehablede böyle geçti.

BAŞKÖŞE SAHİPLERİ
Uzun yıllar sonra köyde yaşadığım ilk bayramla ilgili, aklımda en çok kalan duygu "hüzün" oldu..
Çok sayıda evde "ilk bayram" üzüntüsü hakimdi.. Diğer evler ise, içinde hiç kimse olmasa bile aynı hüzne sessizliğiyle ortak olmuştu..
Köyde geçirdiğimizi hatırladığım son bayram hangi yıldı hatırlamıyorum.. Sabah erken saatlerde başlayan telaş, gece geç saatlere kadar sürüyor, yerinden hiç kalkmayan masanın etrafında sürekli değişen yüzlerin içinde sadece bir tanesi sabit duruyordu.. Şimdi yine aynı masayı kursak o boşluğu neyle dolduracağız hiç bilmiyorum.. Seni en son uğurladıktan sonra hiç gidemedim o eve Berber Yaşar..
Çaydanlıkların biri bitmeden diğeri hemen demleniyor, herkesin nasibine göre; kimine bisküvi, kimine sadece çay, kimine haluj, kimine yemek, kimine sarma, kimine börek, kimine de tatlı ikram ediliyordu.. Hayat gibi.. Kesinlikle masanın başına oturulacak bir bardak da olsa çay içilecek..
Bayramın neredeyse tüm günleri bu şekilde geçiyordu.. Tüm evlerde de durumun böyle olduğundan eminim.. Eminim diyorum çünkü; misafir gelirse de bulamaz diye evden çıkamazdık.. Rahime halamdan devraldığım evin gençkızlığı cidden çok ağır, ama çok da keyifli bir görevdi.. Ev 10 dakika boş kalınca moralim bozulurdu, neden kimse gelmiyor diye.. Kapının çalınışıyla ya da dışarı sarkıtılmış, kilide bağlı ipin çekilmesiyle açılan kapı sesiyle yeniden şarj oluyor, zor çaylarıyla misafirlerin sabır limitleri zorlanmaya başlanıyordu.. Rahime haladan öyle görülmüştü çünkü.. O dönemde köyde ne çok yaşıtımız, arkadaşımız vardı. Piknikler, zekhesler, deczuklerde düğünler yapılıyordu. Bazılarına katılabilmek için içimiz gitse de, görevler daha ağır bastığı için katılamıyor, sonra da arkadaşlarımızın anlattıklarıyla yetiniyorduk:)
….
Bu bayram çoook değişikti.. Bayramda köyde olmanın olağanüstülüğünü yaşadım desem yalan olur.. Garip bir hüzün, garip bir eski-yeni arasında gidip gelen ruh hali yaşadım.. Her mekanda bir şimdiki anı, bir de eskilerden, gözümün önünden film şeridi gibi geçen anları yaşadım.. O seyahat bazı yerlerde çok keyifliyken, bir çok mekan bana sadece bol bol hüzün yaşattı.. Bu kadar ara vermenin diyetiydi galiba bu.. Mekanlar da insanların vefasızlığından bu şekilde intikam alıyordu sanırım..
Böğürtlenler,
çocuklarla bahçede oynadığımız saklambaç,
Sabahattin Dayıma uzun arayışlar sonucu ip atlamak üzere buldurduğumuz ip,
poşet içerisine doldurduğumuz kağıtlarla yaptığımız topla oynadığımız canyaktı,
Ambarın üzerinde yaptığımız gece sohbeti..
Ama en güzeli Deczuklerde gün batımını izlemek üzere gidip, çocuklara aktarmaya karar verdiğimiz kültür mirası DAK oyunumuz.. Çocuklar ellerindeki taşı Daka değil de birbirlerinin bacaklarına isabet ettirmeseydi daha oynayacaktık ama..
Olsundu..
Bu kadarcık bile olsa bir şey öğrensinlerdi derdimiz..
O keyfi büyüyünce bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçirsinlerdi..
Arkadaşlarına “köyde çok acaip bir oyun oynadık, taşla oynuyorsun” diye anlatsınlardı, teknolojinin hayatımızın merkezine oturduğu bu dönemde sadece TAŞ ile oynanan bir oyunla da çooook güzel vakit geçirileceğini de öğrensinlerdi..
…
Ömer Amcanın olmasa da –keşke olsaydı- minibüsle köye gitmek, her mekanda geçmişe yolculuk etmek, her çizgili yüzde eski bayramların özlemini hissetmek, her minik kalple geleceğe olan inancın artmasıydı..
…
Keşke masalar bayram süresince yerinden kalkmasaydı, katılınamayan eğlencelere içi gide gide evdeki misafirlere taze çay demlemek için evin gençkızları evden çıkamasaydı.. Keşke köyün atmosferinde hüzün yerine neşe hakim olsaydı..
Ve keşke her evin masasındaki BAŞKÖŞE SAHİPLERİ de yerlerinde oturuyor olsaydı..
Hepsini rahmetle anıyoruz..
CANAN ÇUHA





















































































































